Beyoğlu Rapsodisi
Yazar | Ahmet Ümit |
---|---|
Yayınevi | Everest Yayınları |
Kitap Türü | Yerli Romanlar |
Yıl | 2016 |
Sayfa Sayısı | 408 |
Okunma Sayısı | 2398 |
Beyoğlu Rapsodisi Kitap Özeti
Kişiliklerimiz diyordum; evet, okulun hazırlık sınıfında başlayıp yıllarca süren sağlam dostluğumuzun altında yatan asıl neden buydu galiba. Oldukça farklı olan kişiliklerimiz, yan yana geldiğimizde tamamlanıyor, bizi birbirimize çeken tuhaf bir ruhsal üçgen ortaya çıkıyordu... Ruhsal üçgen mi dedim?
Kenan duysa, önce şaşırır, sonra bu üçgene esrarengiz anlamlar yüklemeye kalkışırdı.
Şaka bir yana Kenan başından beri metafizik konulara ikimizden daha çok ilgi gösterirdi. Benim merakım polisiye romanlardı; Sherlock Holmes un maceralarına, Arsene Lupin in hırsızlıklarına, Hercule Poirot nun karmaşık cinayetleri kolayca çözmesine bayılırdım; hâlâ da bayılırım. Evimdeki kütüphane polisiye romanlarla doludur. Oysa Kenan okulumuzun yaşlı kütüphanesinden hep korku romanlarını, hayalet, cadı, büyücülük konularını anlatan hikâyeleri seçerdi. Okumakla kalsa iyi, bu romanların tahrik ettiği hayal gücünü çalıştırarak, kahramanları üçümüzden oluşan ve Beyoğlu nun yüzlerce yıllık binalarında yaşanan korku öyküleri anlatırdı. Beş yüz küsur yıldır bu yerde bulunan okulun bahçesine, ıssızlığın kesif bir sis gibi çöktüğü uzun kış gecelerinde, yatakhanenin ışıklan sönüp el ayak çekilince tarihî lise binamızın alt katlarında, loş koridorlarında vampirlerin, cadıların, cinlerin dolaştığını, gece yarıları duyduğumuz gürültülerin denizden esen rüzgârların öfkesi olmayıp, gece yaratıklarının kavga ederken çıkardıkları sesler olduğunu
söylerdi. Zamanla tuhaf meraklarından kurtuldu Kenan, ama bu kez de başka takıntılar edindi kendine.
Bana sorarsanız, Kenan ın bu konulara kafayı takmasının altında yatan neden, gerçek sorunlarının olmayışıydı. Evet, onun parasızlık, hastalık, mutsuzluk, başarısızlık gibi gerçek sorunları olmamıştı hiçbir zaman. Kalın kaşları daima çatıkmış gibi duran, bu yüzden adı aksi adama çıkan, ama altın gibi yüreği olan bir babası vardı. Nur içinde yatsın, Müjdat Amca sadece Kenan a değil, bize karşı da sevecendi. Ne zaman yan yana gelsek, sanki yetişkin insanlarmışız gibi halimizi hatırımızı sorar, oğluna olduğu gibi bize de arkadaşça davranırdı.
Hiç kuşkusuz Kenan ın en büyük şansı annesi Neyire Hanım dı. Kenan a her sarıldığında, ki arkadaşımız annesinin bunu bizim yanımızda yapmasından nefret ederdi onun yerinde olmak için neler vermezdim.
Dalgalı kızıl saçlarının bukle bukle çevrelediği oval yüzüne tuhaf bir yumuşaklık veren, iri, ela gözleri, tombul, beyaz parmakları vardı. O parmakların dokunduğu her nesneye; Kenan ın kıvırcık saçlarına, kahve fincanının kulpuna, masadaki dantel örtüye, özellikle de benim daha o yaşlarda bile bir ayı pençesi gibi iri ellerime neşe kattığını, dokunduklarını mutlu kıldığını düşünürdüm.
Şeker hastalığının erittiği ince bedeni, tıpkı benim gözlerim gibi açık renkli gözlerinde giderek kaybolan yaşama isteği, en mutlu anlarında bile dudaklarının solgunluğunu yenip bir türlü ortaya çıkamayan gülümsemesiyle, kendi annemi Neyire Hanımla kıyasladığımda içime hep hüzün çökerdi.
Kenan dan bahsediyordum; arkadaşım son derece zeki bir çocuktu, derslere fazla zaman ayırmasa da sınıfını hep başarıyla geçerdi. Hukuk Fakültesi ne girmesi hiç de zor olmamıştı. Ama stajını yaptıktan, avukat olmaya hak kazandıktan sonra benim gibi o da mesleğim yapmadı. Babası Müjdat Amca, yıllarca didinip, bin bir emekle geliştirdiği sigorta acenteliğini bir anda onun üzerine geçirince bizimki hiç zorlanmadan iş sahibi oluverdi. Bunları söylediğime bakarak sakın Kenan ı elindekileri har vurup harman savuran bir mirasyedi olarak görmeyin. Girişimciliği doğasında bulunan benim sevimli arkadaşım, babasından devraldığı acenteyi kısa sürede çok daha iyi bir duruma getirdi. Bunun için fazla zaman harcadığını da sanmıyorum, dediğim gibi o içimizdeki en becerikli, en girişken çocuktu. Bir konuyla uzun süre uğraştığı görülmüş değildi. Kafası bir soruna takıldığında, genellikle kısa sürede olayı çözer, sonra da ilgisini yitirirdi. Kadınları severdi, ancak pek çok erkeğin tersine onları karmaşık değil, anlaşılır ve basit bulurdu. Laf açılınca henüz kendisinin çözemeyeceği kadar karmaşık bir kadına rastlamamış olduğunu söylerdi. Ama bu doğru değildi. Kenan ı böyle konuşturan bir
tür savunma psikolojisiydi. Okulun son sınıfındayken tanıştığı, Harbiye deki Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi nden Behiye nin onu terk edip, okulumuzun basketbol takımının kaptanı Behçet le çıkmasını hâlâ hazmedemiyordu. Behiye nin onu bırakması Kenan ın yaşamında aldığı ilk büyük yenilgiydi.
Behiye ye âşık olduğunu sanmıyorum, ama kız onu terk edince Kenan için önemli olmaya başlamıştı. Belki Kenan ın yerinde biz de olsak aynı duygulara kapılırdık. Şaşmaz kural: Gönül kaçanı kovalar. Bu olayın etkisinden uzun süre kurtulamamıştı Kenan. O neşeli çocuk dalgınlaşmış, içe kapalı melankolik bir tip olup çıkmıştı. En az Kenan kadar Nihat ile bana da koymuştu bu olay. Her durumda soğukkanlı olmayı beceren, kavgadan gürültüden uzak durmaya özen gösteren ben bile yoldan çıkmıştım, Nihat ın önerisiyle basketbol takımının kaptanı Behçet i bir köşeye sıkıştırıp tehdit etmiştik. Behçet, en az kendininki kadar iri olan cüsseme bakıp sesini çıkaramamıştı, ama ertesi gün tüm takım arkadaşlarını toplayıp, Nihat ile bana sağlam bir meydan dayağı çekmişlerdi. Olaydan haberi olmayan Kenan kavgaya karışınca sopadan o da nasibini almıştı tabiî. Hiçbir haklı yanımız olmadığı için idareye de şikâyet edememiştik. Patlamış dudaklarımızı, morarmış gözlerimizi soran öğretmenlerimize de okul dışından tanımadığımız çocukların saldırısına uğradığımızı söylemiştik. Ama yediğimiz sopa işe yaramış, Behiye nin araya girmesiyle gevşemeye başlayan dostluğumuz yeniden pekişmiş, daha
da önemlisi bizimkinin melankolik hali birdenbire sona erivermişti.
Gerçekten de kısa sürede eski uçarı havasına geri dönmüştü. Yine de ne zaman Behiye den söz açılsa bakışları dalgınlaşır, hareketleri yavaşlardı. Bana sorarsanız Kenan ın evlenmemesinin gerçek nedeni buydu. Hayır, Behiye ye duyduğu aşk değil, bağlandığı kadının onu terk etmesine dayanamayacağını anlamış olmasıydı. Kuşkusuz bu benim yorumum. Gerçi bu yorumuma Nihat da katılır ama Kenan a sorsak, eminim bambaşka hikâyeler anlatacaktır.
Zaten bunun önemi de yoktu. Kenan böyle yaşamaktan mutluydu. Öylesine mutluydu ki, karım Gülriz i hâlâ sevmeme rağmen ben bile zaman zaman onun yaşamına imrenirdim. Parası vardı, yaşamayı biliyordu, hesap vereceği kimse yoktu. Daha fazlasını istemek nankörlük olurdu. Kenan da istemedi zaten.
Dudaklarında kendini en az beş yaş daha genç gösteren gülümseyişiyle yazgısına teşekkür ederek, gamsızca, günlerin tadını çıkarmayı sürdürdü. Ta ki o uçak kazasına kadar...
Beyoğlu Rapsodisi Kitabının Konusu Nedir?
Ahmet Ümit Ahmet Ümit (d. 12 Temmuz 1960, Gaziantep), Türk şair ve yazar. Gaziantep`te yedi çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası kilim tüccarı, annesi terzi idi.
Bizi biIen biIir, biImeyende kendisi gibi biIir!Mevlana
Beyoğlu Rapsodisi Kitap İncelemeleri
Beyoğlu Rapsodisi kitabı Ahmet Ümit isimli yazarın en popüler kitaplarından birisidir.
408 sayfaya sahip olan bu kitap okurlarının karşısına birbirinden ilginç konularla çıkıyor. 2016 yılında Everest Yayınları tarafından basıma girmiştir.
Kitap şimdiye kadar 2398 kişi tarafından okunmuştur. Bu kitaba ait yorumlarınızı yaparak kitabın bilinirlik oranını artmasına yardımcı olabilirsiniz.
Sizde Bu Kitaba Yorum Ekleyin
Korkmayın! Mail adresiniz gözükmeyecek.
2 Yorum
Nurdan Durgun
20/03/2020 15:00
Bu kitap muhteşem.
Berkay Ak
20/03/2020 19:26
Şimdiye kadar okuduğum en iyi kitap.